21 Mayıs 2012 Pazartesi

COĞRAFYA ARŞTIRMALARI

Coğrafya

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Atla: kullan, ara
Yeryüzü haritası
Coğrafya, insanlar ve yer (mekân) ile bunlar arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilimdir. Yer ve insanlar arasındaki ilişkiler coğrafyanın konusunu oluşturur. Coğrafya sözcüğü Yunanca gaia (yer) ve gráphein (yazmak, betimlemek) sözcüklerinden türemiştir.Türkçesi Yerçizim sözcüğüdür. Gress ve Leinhart (1994), coğrafyayı 4 özellikle karakterize edilen bir disiplin olarak tanımlamaktadırlar.
  • Birincisi bir yere eşsiz bir karakter kazandıran, yeryüzü üzerindeki özelliklerin dağılımıdır (örneğin dağlar, ırmaklar, denizler vb.).
  • İkincisi, bazı şeylerin oldukları yerlerde ve zamanda neden ve nasıl meydana geldiğini anlamaktır (örneğin yanardağlar gibi).
  • Üçüncüsü, meydana gelen olayların, diğer olaylarla ilgisi ve bağlantısıdır (örneğin yağmur ormanlarının tahribi).
  • Sonuncusu, coğrafyanın haritalar ile bilgilerin ve düşüncelerin iletişimini sağlamasıdır.
Bu dört özellik birbiri ile çok çeşitli yollardan etkileşim içindedir. Bunlardan ilk üçü coğrafyanın dayanak ilkeleridir. Sonuncusu ise coğrafî araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerin söylenişidir.
Coğrafyanın bu değişik yönleri arasındaki etkileşim, onu tanımlama amaçlı olarak kesin çizgilerle bölünmesini zorlaştırır. Coğrafi beceriler, yerler , fizikî, beşerî ve çevre coğrafyası biçiminde bir bölümleme, bunlardan bir veya iki alanın coğrafya eğitiminin çeşitli basamaklarında yer alması; öğrencinin çeşitli alanlar arasındaki ilişkiyi anlamasının engellenmesi şeklinde bir sonuç doğurabilir.
Coğrafya, bazı yeteneklerin gelişimini ve kavramların anlaşılmasını içerir. Bu kavram ve yetenekler ise fizikî çevre (ortam), beşerî çevre ve bunlar arasındaki ilişki ile ilgilidir.

Konu başlıkları

 [gizle

Coğrafi bilgi [değiştir]

Coğrafi Bilgi, bir coğrafi varlık hakkındaki bilgidir. Yersel bilgi türüdür. Bu bağlamda Yer mekânsal bilgi olarak da adlandırılır. Coğrafi Bilgi, birbirleriyle bağlantılı üç ayrı bilgiden oluşur:
  1. Coğrafi Konum Bilgisi: Konumsal Bilgi türüdür. Bu bağlamda Yer konumsal Bilgi olarak da adlandırılır. Coğrafi varlığın yeryuvarına ilişkin belli bir datum (referans sistemi) ve projeksiyon (izdüşüm) düzenindeki konum (koordinat) bilgisidir.
  2. Öznitelik Bilgisi: Coğrafi varlığa ilişkin öznitelik ile öznitelik değeri bilgisidir.
  3. Topolojik Bilgi: Matematik (Sayıbilim) biliminin bir alt dalı olan Topoloji bilimi esasları çerçevesinde; bir coğrafi varlığın, diğer coğrafi varlıklara göre komşuluk ilişkileri (sağında, solunda, başında, sonunda, vb.) hakkındaki bilgidir.

Araştırma dalları [değiştir]

Fiziki coğrafya ve beşeri coğrafyadır. Fiziki coğrafya yeryüzünün fiziksel özellikleri (yer, su, hava ve canlılar) ile ilgilenirken beşeri coğrafya bu fiziksel özelliklere göre şekillenmiş insan yaşayışı, ekonomisi gibi toplumsal konularla ilgilenmektedir.

Coğrafi yer şekilleri [değiştir]

Coğrafi olaylar [değiştir]

Deprem, Sel, Lav, Fay hattı, Çığ, Toprak kayması, Tsunami, Yanardağ, Kaynaç, Erozyon, Yanardağ set gölü, Magma, Magmatik kayaçlar, Tortul kayaçlar

Yerleşim birimleri [değiştir]

Mahalle, Köy, Kasaba, Belde, Bucak, Semt, İlçe, İl, Ülke

İnsanoğlu tarafından yapılan coğrafya değişiklikleri [değiştir]

Tepe, Set, Baraj, Bent gölü, Kurutulmuş arazi, Sulama, Tarla, Çayır, Tünel, Bent, Köprü, Su Kemeri, Yol,Tünel, Tarım

Siyasi [değiştir]

Koridor, Anklav, Eksklav, Göç

Sınıflandırılması gereken terimler [değiştir]

Geçmiş [değiştir]

1689 tarihli, oldukça seyrek bulunur bir yeryüzü haritası.
Diğer bütün bilimler gibi coğrafya'da gereklilik sebebiyle ortaya çıkmıştır. Eski çağlarda Mısır uygarlığında verimli toprakların nerede olduğu ve nasıl kullanılacağı gibi konular ayrıca her yıl gerçekleşen sellerin sonuçlarını bulmak ve zararlarını en aza indirmek için coğrafyayı kullanmışlardır. Dönemin göçebe toplulukları ise su kaynaklarını, yerleşecekleri yerleri ve yolları bulabilmek için kolay haritalar yapmışlardır.
Ptolemy'nin haritası
Eski Yunanlılar ise verimli alanların kıtlığından dolayı denizcilikle ilgilenmiş ve bu alanda coğrafyayı geliştirmişlerdir. Miletoslu Hekataios'un İÖ 500'de yazdığı kitabın ilk coğrafya yapıtı olduğu varsayılır.Ayrıca Klaudios Ptolemaios'un Geographike hyphege-sis kitabında harita yapım yöntemlerinden bahsetmiş ve bu alanda coğrafyaya büyük katkıda bulunmuştur. Eratosthenes, Surlu Marinus ve Ptolemaios da bugün kullandığımız paraleller ve meridyenlerden oluşan düzenin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Abraham Ortelius'un yeryüzü atlası
Karakteristik olarak yayılmacı olan Roma İmparatorluğu döneminde coğrafya daha çok askeri amaçlar için kullanıldı ve geliştirildi. Coğrafi şartların savaş üzerindeki etkileri bağlamında yer ve hava incelemelerinde bulundular ayrıca haritacılıkta askeri alanda geliştirildi.
İslam dünyasında ise Havkal'ın 10. yüzyılda yazdığı el-Mesalik ve'l-Memalik (Yollar ve Ülkeler), 9. yüzyılda Belhi'nin yazdığı Suverü-l-Ekâlim (İklim Türleri), 10. yüzyılda Mesudi'nin yazdığı el-Müru-çü'z-Zeheb (Altın Çayırlar) ve 14. yüzyılda İbn Battuta'nın yazdığı Tuhfetü'n-Nuzzarfi Garaibi'l-Emsar adlı yapıtlar öne çıkmaktadır. Ayrıca İslam dünyası tarafından geliştirilen 360 dereceli düzen haritacılıkta hâlâ kullanılmaktadır.
Pusulanın Avrupa'ya geçmesi sonucunda uzak diyarlara yolculuklar başladı ve yeryüzü hakkında daha geniş bilgiler edinildi. Kristof Kolomb, Vasco da Gama, Amerigo Vespucci, Cabot ve Macellan keşifleriyle haritalar zenginleşti.Anversli Abraham Ortelius 1570'te ilk yeryüzü atlasını yaptı.
1700'lü yıllardan sonra coğrafya yöntem ve biçim olarak daha bilimselleşti. Teleskop ve kronometrenin (süreölçer) bulunuşuyla coğrafi bilgilerin güvenilirliği ve hesapların kolaylığı sağlandı.
1800'lü yıllarda ise coğrafya doğabilimci Alexander von Humboldt Alman bilim adamı ile tarihçi Carl Ritter tarafından akademide ders olarak verilmeye başlandı. Humboldt'un Cosmos (Evren), Ritter'in de Die Erdkunde (Coğrafya) adlı yapıtlarında coğrafya bilgisini düzenli biçimde düzenlemeye çalışarak modern coğrafyanın dayanaklarını attılar.

doğal afetler

TUSUNAMİVikipedi, özgür ansiklopedi

26 Aralık 2004'te Maldiv Adaları'nda Male'yi vuran tsunami.

Tsunami (okunuşu: "Sunami". Japonca'da liman dalgası anlamına gelen tsunami sözcüğünden)
okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Japonya'da, 21000 kişinin hayatını kaybettiği Büyük Meiji Tsunamisi'nden sonra Japonlar'ın yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine kendiliğinden yerleşmiştir.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.

Tsunami (animasyon)

Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir.

Tsunamiden Korunmak İçin Neler Yapılabilir?
  • Deniz kıyısında yerleşim yeri seçerken; tsunami riskini de diğer doğal afetler(deprem, sel, tayfun vb.) gibi değerlendirmek alınabilecek ilk önlemdir.
  • Hemen yüksek yerlere doğru gidilmelidir.
  • Deniz yanında yalıyar biçiminde yüksek bir yamaç varsa hemen yüksek yerlere doğru gidin.
  • Tsunami'nin ilk dalgası geldikten sonra tehlikenin geçtiğini sanmayın bazen ikinci dalga ilk dalgadan daha büyük olabilir.
  • Tsunami’nin deniz kıyısına ilk gelişi su düzeyinin anormal biçimde (depremin büyüklüğüne, oluş şekline ve türüne ve deniz durumuna göre yaklaşık 10-15 dakika içerisinde) yükselmesi ya da çökmesiyle kendini belli eder. Tsunami’nin bu öncü zayıf ilk dalgası, arkasından gelecek olan iki ya da üç kuvvetli dalganın habercisidir. Bu durumda yapılacak tek şey; kıyıdan uzaklaşmaktır. Deniz içerisinde seyir halinde bulunanlar ise kıyıdan uzaklara, derin sulara giderek dalganın kendilerine ve deniz taşıtına vereceği zararı azaltabilir hatta önleyebilir. Deniz kıyısında olanlar içinse, denizden uzaklara ve yükseklere gitmek zorunludur......
  • Tsunami çok güçlü dalgalardır onu durdurma gücü yoktur sadece kaçılabilir
Etimoloji
Sunami sözcüğü, dünya dillerine 15 Haziran 1896'dan sonra girmiştir ve çoğu dillerde, keskin bir "S" ile okunması için başında bir "T" ile yazılır: "Tsunami". Ama Türkçede bu "T"ye gerek yoktur. En başlarda Türkçeye de alınan bu yazım şekilinden dolayı Türkiye'de "Tusunami" denilmeye başlanmıştır.









Doğal afet, insanların etkisi olmadan meydana gelen, büyük yıkımlar yaparak insanların canına veya malına zarar veren doğa olaylarına verilen isimdir. Kasırga, deprem, sel bırer doğal afettir...

KASIRGA:

Büyük çaplı ve çok şiddetli Beufort ölçeğine göre saatte 75 milden fazla hızla ve dönerek esen tropik rüzgâr. Doğu Pasifik ve Güney Atlantik hâriç subtropikal ve tropikal iklim kuşağındaki bütün sıcak denizlerde sıksık meydana gelir. Ağustos, eylül aylarında Antillerde görülür. Batı Pasifik Okyanusu’nda Tayfun adını alır. Başlangıç ve mevsim sonu kasırgaları, Karaiplerin batısında görülür. Orta Amerika kıyılarının biraz açıklarında Pasifik Okyanusunda ve Meksika Körfezinde de sık sık rastlanır.
Kasırgalar, mahallî fırtınalar kadar şiddetli sayılmazlar. Orta kuşakta meydana gelen ekstratropik siklonlar kadar da geniş çaplı değildirler. Fakat bunlar nisbeten geniş çapta ve kesafette olursa, bütün fırtınaların en tehlikelisi ve tahrip edicisi hâlini alırlar. Atlantikte ortalama yılda yedi kasırga vuku bulduğundan doğu Pasifikte de yaklaşık aynı sayıda kasırga vuku bulur. 1890-1910 arası çok, 1910-1930 arası az, 1930-1950 arası çok sık kasırga vuku bulmuştur. Kasırgaların ekseni kuzeybatı istikametinde eser.
Meydana geliş ve hareket
Kuzey Atlantikteki kasırgalar ekseriyetle hazirandan ekime kadar olur. Bu müddet zarfında deniz yüzeyinde sıcak ve rutubet en fazla haldedir. Mayıs ve kasım aylarında daha az, diğer aylarda ise pek seyrek meydana gelir. Kuzey Atlantik bölgesinde yılda meydana gelen ortalama tropik siklon miktarı sekizdir. Bunun beşi ise kasırga tipindedir. Eylül ayında Atlantik Okyanusunun güneyindeki büyük subtropikal anti-siklon bölgesinde tropik fırtınalar eser. Antisiklon bölgesinin güneyinde esen doğu rüzgârları tarafından tahrik edilerek birkaç günlüğüne batı istikametine kayar. Fırtınaların çoğu antisiklon bölgesinin batı ucundan kıvrılarak bâzıları Amerika’yı kasıp kavurur. Diğerleri ise kıyıdan geçer. Diğer fırtınalar kıvrılmadan batı istikametinde doğruca eserek Meksika Körfezini veya Orta Amerika’yı tesiri altına alır. Mevsimin başında ve sonunda patlak veren kasırgalar meydana geldikten sonra kuzey istikametinde eserler. Fırtınaların hızı ortalama 80-240 km’yi bulur.
Rüzgâr ve yağış
Tropik bir siklonun kasırga olarak adlandırılabilmesi için hızının en azından 117 km/saat olması gerekir. Ekseriya saate 240 km’den fazla hıza sâhiptirler. Sebeb oldukları direkt zarardan başka rüzgarlar felaketlere yol açan büyük deniz dalgalarına ve denizin kabarmasına sebep olurlar. Carolis hareketleri adı verilen hareketler sebebiyle kuzey yarım kürede esen rüzgârlar saat yelkovanının tersi istikametinde, güney yarım kürede ise saat yelkovanı istikametindedir. Kasırgalarla birlikte yağış da gelir. Tropik bir rüzgâr kuşağının ortalama yağış miktarı 75-150 mm’dir. Daha çok yağış düştüğü de olur. Böyle yağışlar karaların iç kısımlarında ciddî sellere sebebiyet verir.
Büyüklük ve yapı
Çok yüksek hıza sâhib olan bulutların taşıdığı yağmur, nisbeten daha sâkin bir bölge olan kasırganın dönen kısmının arkasına düşer. Kasırga boydan boya 50-800 km genişliğindedir. Büyük kasırgalarda havanın sirkülasyonu 12.000 m’den daha üst bölgelere kadar tesir eder. Hattâ bâzı kasırgalarda bu tesir stosferde dahi görülebilir. Sağnak yağmur getiren kümülüs ve kümülonimbüs bulutları rüzgâr kuşağında spiral bir şekil almaya meyillidirler. Şekiller radar ekranında görülebilmekte ve böylece muhtemel bir kasırganın gelişi anlaşılmaktadır. Kara istasyonları, uçaklar ve denizdeki gemiler, radarlar vâsıtasıyla kasırgaları tâkip edebilmektedirler. Kasırganın dönen kısmın arkasına (gözüne) yaklaşıldıkça rüzgârın hızı kesilir ama tamâmen durmaz. Yağış durur. Ortadaki bulutlar kaybolur, alçak bulutlar ekseriyetle kalır. Aralarından güneş ışıkları geçer. Kuşlar kasırga gözüne kapılır ve sürüklenir. Kasırga gözü geçtikten bir saat sonra aksi istikamette daha kuvvetli bir rüzgâr eser.
Kasırganın orta kısmı (otağında) ısı normalden 10°-15°C daha yüksektir. Çünkü buradaki hava daha az faaldir. Yanlardaki yüksek hava basıncından merkezdeki alçak hava basıncına doğru kuvvetli bir hava akımı meydana gelir. Fakat bu iç hava akımı adı verilen hadisenin kuvveti kısmende olsa sürtünme ile hafifler. Kasırganın göz ve odak merkezi kısmından dış kısımlara bilhassa yukarıya doğru santrafüj kuvvetler vâsıtasıyla bir hava akımı meydana gelir. Bu bölgede rüzgâr hızı azalır. Deniz seviyesindeki şiddetli siklonik akıma tezat teşkil ederek antisiklonik bir akım meydana gelir. Kasırgalar basit bir buharla çalışan motora benzetilebilir. Kasırgayı hareket ettiren dinamo iç hava akımıdır. Hareketini ısı değişiklikleri sağlamaktadır. Mal ve can kaybına sebep olan kasırgalar üzerinde senelerdir çalışmalar yapılmaktadır. Sun’i peykler vasıtası ile kasırgaların doğuşu, takip ettiği yollar, büyüklüğü ve zararları hakkında yardımcı bilgiler alınmaktadır



Tsunami nedir?
Merkezi deniz dibinde olan derin depremlerden sonra zemin çökmesi ve taban kaymasıyla oluşan dev dalgalara Japonlar tarafından verilen isim olan “tsunami”, şiddetli sarsıntılardan sonra kıyı bölgeleri için büyük tehlike oluşturuyor.


DOĞAL AFETLER VE FELAKETLER



Doğal afetler ve felaketler her an meydana gelebilen, sebep doğal da olsa, insan kökenli kaza da olsa kazayı geçiren, yakınlarını veya evlerini kaybeden aile için sonuçlar ağırdır. Sık meydana gelen doğal afetler arasında; depremler, sel, kasırga, volkanik patlamalar, insan kökenli felaketler arasında; nükleer kazalar, kimyasal kazalar, trafik kazaları ve yangınlar sayılabilir.

Doğal Afet ve Felaketlerde Çalışma Alanı
Kurtarma ekiplerinin çalışma alanına vardıklarında ne ile karşılaşacaklarını bilmeleri önemlidir. Çalışma alanı 3 kısma ayrılmıştır;
İç Kısım: Afet Merkezi
Burası afetin meydana geldiği yerdir. Bu alanda ölü ve yaralılarla karşılaşabiliriz. Ama burada hayatta kalanları da görebilirsiniz. Hayatta kalanlar yaşanan afetin ruh haline etkisi ile; tepkisiz, hareketsiz, veya amaçsız geziyor olabilirler.

Orta Kısım : Yakın Alan
Buradan gelen insanlar yardım etmek amacıyla etkilenen alana doğru bilinçsizce koşuşurlar, Bu alana gelen insanlar çok heyecanlıdırlar. Ama fazla bir şey yapmazlar.

Dış Kısım : Yardım Ekiplerinin Alanı
Bu dairenin içinde Kurtarma Çabaları planlanır ve organize edilir. Sağlık ekipleri ile beraber ilkyardım gönüllülerinin toplandığı ve yönlendirildiği alandır.
Doğal Afetlerde ve Felaketlerde Toplanma ve Ulaşım
Doğal afet ve felaket öncesi planlanan konuma göre yer alınması gerekmektedir. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi İlkyardım Gönüllüleri doğal afetlerde, afet kendi bölgelerinde ise hemen göreve başlayabileceği gibi, toplanma ve ulaşım için Hızır Acil İstasyonlarına, İtfaiye İstasyonlarına, İlçe Belediyeleri gibi birimlere ulaşarak Belediye Kriz Merkezinin planlarına öncelik verilebilir.

Doğal Afet ve Felaketlerde Ayırım

Sağlık personeli ve ilkyardım gönüllüleri, etkilenen bölgeye girer girmez yaralıların bakımı başlamalıdır. Önce hangi yaralılarla ilgilenmesi gerektiğinin anlaşılması için ayırma yapılır. Çok sayıda yaralının olduğu durumlarda ümitsiz derecedeki çok ağır yaralılarla vakit kaybetmeyin.
* Vuku bulan olay ile ilgili olarak, mevcut tehlikeleri bilin, öğrenin : (Yangın, Trafik İkinci Çökme, vs.)
* Yaralı ile konuşun, bilincinin yerinde olup olmadığını belirleyin.
* Uzmanlaşmış ekiplerin gerekli olup olmadığını belirleyin: Kurtarma veya trafik ekibi gibi.
* Yaralının hayati fonksiyonlarını kontrol edip belirlemeye çalışın.
* Yaralının solunumunu kontrol edin.
* Yaralının dolaşımını kontrol edin.
* Yaralının Boyun ve Omurgasının durumunu, sakatlıklarını kontrol edin.
* Çevresel etkenleri kontrol edin Hava şartları, Kurtarma imkanları vs.

Doğal Afet ve Felaketlerde Yaralanmaların Oluşması

Kitlesel kazalarda veya Afetlerde oluşan yaralanmalar, Trafik kazalarınınkine benzemez. İnsan bedeni inanılmaz derecede kendini yenileme ve hayatta tutuma kabiliyetine sahip bir sistemdir. Bir depremden sonra ciddi yara aldıkları halde ve bazen günlerce enkaz altında sıkıştıkları halde yaşayan insanlar olmuştur. Kurtarma sırasında yaralanmanın sebebine ve kazazedenin bulunduğu yere göre belli yaralanma tarzlarının varolduğu anlaşılacaktır. Yaralanmanın oluşma şekli genellikle hastanın yaşama şansını etkileyecektir. Çöken bir binada bir çok tür yaralanmanın oluşması mümkündür.

Doğal Afet ve Felaketlerde İlkyardım

Ekipler olay yerine vardıklarında (veya İlkyardımcı olay yerinde ise) ilk belirlemeleri yaparak kazazedelere yardıma başlarlar. Bu önce hayati öğelerin belirlenmesi anlamına gelir.
Solunum yolunu açık tutun. (Başı hafifçe yükseltin, çeneyi kaldırın, ağzı açın.)
Nefesi kontrol edin yoksa suni solunum yaptırın.
Dolaşım (Nabzı) kontrol edin. (Yoksa Kalp Masajı Yapın)
Başı ve boynu hareket ettirmeye çalışmayın. Bulduğunuz pozisyonda sabitleyin.
Sakatlık ve Komplikasyon olup olmadığına bakın (kendinde, sözle cevap veriyor, acı halinde tepki veriyor, vermiyor. El ve ayaklarını oynatabiliyor.)
Kazazedeyi çıkarın.
Enkaz altında kalan yaralılarda oluşacak durumları göz önünde bulundurun
Enkaz altından çıkarılan yaralının mutlaka kimliğini belirleyecek kayıtları tutun
Yaralıyı sakinleştirin
Yaralıyı en yakın hastaneye nakledin.




DOĞAL AFETLER VE FELAKETLER



Doğal afetler ve felaketler her an meydana gelebilen, sebep doğal da olsa, insan kökenli kaza da olsa kazayı geçiren, yakınlarını veya evlerini kaybeden aile için sonuçlar ağırdır. Sık meydana gelen doğal afetler arasında; depremler, sel, kasırga, volkanik patlamalar, insan kökenli felaketler arasında; nükleer kazalar, kimyasal kazalar, trafik kazaları ve yangınlar sayılabilir.

Doğal Afet ve Felaketlerde Çalışma Alanı
Kurtarma ekiplerinin çalışma alanına vardıklarında ne ile karşılaşacaklarını bilmeleri önemlidir. Çalışma alanı 3 kısma ayrılmıştır;
İç Kısım: Afet Merkezi
Burası afetin meydana geldiği yerdir. Bu alanda ölü ve yaralılarla karşılaşabiliriz. Ama burada hayatta kalanları da görebilirsiniz. Hayatta kalanlar yaşanan afetin ruh haline etkisi ile; tepkisiz, hareketsiz, veya amaçsız geziyor olabilirler.

Orta Kısım : Yakın Alan
Buradan gelen insanlar yardım etmek amacıyla etkilenen alana doğru bilinçsizce koşuşurlar, Bu alana gelen insanlar çok heyecanlıdırlar. Ama fazla bir şey yapmazlar.

Dış Kısım : Yardım Ekiplerinin Alanı
Bu dairenin içinde Kurtarma Çabaları planlanır ve organize edilir. Sağlık ekipleri ile beraber ilkyardım gönüllülerinin toplandığı ve yönlendirildiği alandır.
Doğal Afetlerde ve Felaketlerde Toplanma ve Ulaşım
Doğal afet ve felaket öncesi planlanan konuma göre yer alınması gerekmektedir. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi İlkyardım Gönüllüleri doğal afetlerde, afet kendi bölgelerinde ise hemen göreve başlayabileceği gibi, toplanma ve ulaşım için Hızır Acil İstasyonlarına, İtfaiye İstasyonlarına, İlçe Belediyeleri gibi birimlere ulaşarak Belediye Kriz Merkezinin planlarına öncelik verilebilir.

Doğal Afet ve Felaketlerde Ayırım

Sağlık personeli ve ilkyardım gönüllüleri, etkilenen bölgeye girer girmez yaralıların bakımı başlamalıdır. Önce hangi yaralılarla ilgilenmesi gerektiğinin anlaşılması için ayırma yapılır. Çok sayıda yaralının olduğu durumlarda ümitsiz derecedeki çok ağır yaralılarla vakit kaybetmeyin.
* Vuku bulan olay ile ilgili olarak, mevcut tehlikeleri bilin, öğrenin : (Yangın, Trafik İkinci Çökme, vs.)
* Yaralı ile konuşun, bilincinin yerinde olup olmadığını belirleyin.
* Uzmanlaşmış ekiplerin gerekli olup olmadığını belirleyin: Kurtarma veya trafik ekibi gibi.
* Yaralının hayati fonksiyonlarını kontrol edip belirlemeye çalışın.
* Yaralının solunumunu kontrol edin.
* Yaralının dolaşımını kontrol edin.
* Yaralının Boyun ve Omurgasının durumunu, sakatlıklarını kontrol edin.
* Çevresel etkenleri kontrol edin Hava şartları, Kurtarma imkanları vs.

Doğal Afet ve Felaketlerde Yaralanmaların Oluşması

Kitlesel kazalarda veya Afetlerde oluşan yaralanmalar, Trafik kazalarınınkine benzemez. İnsan bedeni inanılmaz derecede kendini yenileme ve hayatta tutuma kabiliyetine sahip bir sistemdir. Bir depremden sonra ciddi yara aldıkları halde ve bazen günlerce enkaz altında sıkıştıkları halde yaşayan insanlar olmuştur. Kurtarma sırasında yaralanmanın sebebine ve kazazedenin bulunduğu yere göre belli yaralanma tarzlarının varolduğu anlaşılacaktır. Yaralanmanın oluşma şekli genellikle hastanın yaşama şansını etkileyecektir. Çöken bir binada bir çok tür yaralanmanın oluşması mümkündür.

Doğal Afet ve Felaketlerde İlkyardım

Ekipler olay yerine vardıklarında (veya İlkyardımcı olay yerinde ise) ilk belirlemeleri yaparak kazazedelere yardıma başlarlar. Bu önce hayati öğelerin belirlenmesi anlamına gelir.
Solunum yolunu açık tutun. (Başı hafifçe yükseltin, çeneyi kaldırın, ağzı açın.)
Nefesi kontrol edin yoksa suni solunum yaptırın.
Dolaşım (Nabzı) kontrol edin. (Yoksa Kalp Masajı Yapın)
Başı ve boynu hareket ettirmeye çalışmayın. Bulduğunuz pozisyonda sabitleyin.
Sakatlık ve Komplikasyon olup olmadığına bakın (kendinde, sözle cevap veriyor, acı halinde tepki veriyor, vermiyor. El ve ayaklarını oynatabiliyor.)
Kazazedeyi çıkarın.
Enkaz altında kalan yaralılarda oluşacak durumları göz önünde bulundurun
Enkaz altından çıkarılan yaralının mutlaka kimliğini belirleyecek kayıtları tutun
Yaralıyı sakinleştirin
Yaralıyı en yakın hastaneye nakledin.





 
 

20 Mayıs 2012 Pazar

coğrafya konu anlatımı

İKLİM BİLGİSİ ATMOSFER VE ÖZELLİKLERİ

İKLİM BİLGİSİ, ATMOSFER VE ÖZELLİKLERİ,SICAKLIK VE DAĞILIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Dar bir alanda, kısa süre içerisinde değişen atmosfer olaylarına hava durumu denir.Bir sahada havanın yağmurlu, bulutlu, rüzgârlı  ya da güneşli olması  oradaki hava durumunu etkiler. Hava olaylarını meteoroloji bilimi incelemektedir.
Geniş bir alanda uzun yıllar boyunca görülen hava olaylarının ortalamasına iklimdenir.
İklimi inceleyen bilim dalı klimatolojidir.
İklim ve hava durumunun karşılaştırılması;
        İklim geniş  sahalarda (ör. Akdeniz havzası), uzun yıllar boyunca (30-40 yıl) aynı  kalan ortalama hava hali iken; hava durumu dar bir alanda (ör. İstanbul-Kadıköy), kısa sürede (biriki saat) değişen atmosfer olaylarıdır.
         İklimde bir  kararlılık söz konusu iken, hava durumu gün ve saat  içerisinde değişme gösterir. 
Meteoroloji  bilimi, atmosferin fiziksel özelliklerini, atmosferde meydana gelen
olayların dayandığı  fizik kanunlarını  ortaya koymaya çalışır. İklim elemanlarının
günlük değerlerini çeşitli aletlerle ölçülür ya da aletsiz  olarak gözlenerek kayıtlara
geçirilir. Yapılan bu işe Rasat (Gözlem) denir. 
Meteoroloji biliminin yaptığı bu rasatları alarak bunların ortalamasını çıkarıp, bu hava
olaylarının insan yaşamı üzerine olan etkilerini araştıran bilime ise Klimatoloji denir.
Bir yerin iklim özelliklerini tam  ve doğru olarak belirtebilmek  için yeter sıklıkta ve
gerekli yerlerde istasyon ağının olması gerekir.
 İklim, canlı yaşamı etkileyen en önemli unsurdur. Ayrıca yeryüzünün şekillenmesinde
de önemli bir rol oynar.
İklimin etkilerini üç ana başlık altında toplayabiliriz: 
A- İklimin İnsan Üzerindeki Etkileri
        Nüfusun dağılışını,
        Ekonomik faaliyetlerini,
        Yiyecek ve giyeceklerini,
        Fizyolojik gelişimlerini,
        Karakterlerini,
        Kültür faaliyetlerini etkiler,
B-İklimin Ekonomik Hayat Üzerindeki Etkileri:
        Sanayinin dağılışını, 
        Ulaşım faaliyetlerini,
        Konut tipi ve kullanılan malzemeyi,
        Turizm faaliyetlerini,
        Tarım faaliyetlerini ve ürünleri çeşitliliğini,
        Bunlara bağlı olarak ticaret şekilleri de iklimin kontrolü altındadır.
C-İklimin Doğal Çevre Üzerindeki Etkileri:
        Dış kuvvetlerin etki alanlarını, 
        Yer şekillerinin oluşumunu, 
        Taşların çözülme biçimini, 
        Toprak oluşumu, tipleri ve verimliliğini, 
        Bitki örtüsünü ve dağılışını, 
        Göllerin dağılışı ve sularının kimyasal öz., 
        Yerüstü ve yer altı su durumu, 
        Akarsu debilerini ve rejimlerini, 
        Okyanus akıntılarının yönleri ve hızlarını, 
        Hayvan türleri ve dağılışını, 
        Erozyonu ve heyelan oluşumunu, 
        Kalıcı kar sınırı, 
        Ormanın ve tarımın üst sınırını,
        Denizlerin tuzluluk oranını etkiler.
 ATMOSFER
 
Dünya’da uzaydaki diğer gezegenlerden farklı  olarak  yaşam bulunmasının sebebi etrafını saran atmosferdir. İklim ve hava olaylarının görülmesi  ile yeryüzünde yaşamın bulunmasını sağlayan faktör atmosferin varlığıdır.
Atmosfer; yerçekiminin etkisi ile yeryüzünü çepeçevre saran gaz kütlesidir. Eski Yunancada atmos:  nefes,
sphere: küre demektir. Atmosfer ise nefes küre ya da hava küre anlamına gelir. 

Atmosferi oluşturan gazların % 75’iiçerisinde canlıların  yaşadığı Troposfer de bulunur. Atmosfer; Azot (% 78), 
Oksijen (% 21) ile CO2, su buharı, argon, neon, metan, kripton ve hidrojen gibi diğer gazlardan (% 1) oluşur. Azot
ve oksijen yaşam için büyük  önem taşırlar ve bu gazların  atmosferde ki oranı sabittir. Ancak CO2 ve su buharının miktarı bulundukları yere, zamana ve iklim şartlarına göre değişir. 
Azot, yaşamın temel kaynaklarından biridir. Bitkilerin ihtiyacı  olan besin maddesi olarak önemlidir. Oksijen, ise canlıların solunum yapması için ve yanma için gerekli bir gazdır. 
Karbondioksit, havada çok az  miktarda (% 0  -  0,03) bulunmasına karşın, iklim olayları üzerinde önemli etkide bulunur. Karbondioksit atmosferin güneş ışınlarını emme ve saklama kabiliyetini arttırır.  Miktarının artması sıcaklığın artmasına,azalması sıcaklıkların düşmesine neden olur. Jeolojik devirler içerisinde CO2 miktarın
değişmesi iklim değişimlerini etkilemiştir
Su buharı, miktarı sıcaklığa, yer ve zamana bağlı olarak en fazla değişen gazdır. Bu miktar yerden yükseldikçe, kıyıdan uzaklaştıkça  ve Ekvatordan kutuplara doğru gittikçe azalır. 
Atmosferin Etkileri
        İçerisinde yaşam için gerekli olan gazlar bulunur.
        Güneş’ten gelen enerjinin hızla uzaya yansımasını engeller.
        Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, Güneş’i doğrudan görmeyen
        yerlerin de aydınlık olmasını sağlar.
        İçindeki hava akımları sayesinde gündüz olan kesimlerin aşırı sıcak, gece olan
        kesimlerin de aşırı soğumasını engeller.
        Güneşten gelen zararlı ışınları tutar.
        Sesi iletir. 
        İklim olayları meydana gelir. 
        Uzaydan gelen göktaşlarının parçalanmasını sağlayarak yere ulaşmasına engel olur.
Ortalama kalınlığı  10.000 km olan atmosfer, bileşimi, sıcaklığı  bakımından farklı katmanlardan oluşur.
ATMOSFERİN KATMANLARI

1. Troposfer: 
Atmosferin en alt katıdır. Kalınlığı Ekvator’dan kutuplara doğru gittikçe azalır. Ekvator üzerinde
16 km, 45° enleminde 12 km, kutuplarda ise 6 km  ortalama 12 km’dir.  Kalınlığının değişmesinin
nedeni ise Ekvator’da ısınan havanın  yükselmesi; kutuplarda ise soğuyan havanın alçalması  ile Dünya’nın ekseni etrafındaki dönüşüyle, Ekvator’da savrulma kuvvetinin fazla olmasıdır.
Su buharının tamamı Troposfer içerisinde bulunduğu için iklim olayları ancak bu katta
görülür.  Yükseldikçe Troposfer’de gaz yoğunluğu azalır. Çünkü yerçekiminin etkisi ile gazlar yere yakın yerlerde daha çok yoğunlaşır.
Troposfer’de yükseldikçe sıcaklık her 200 m’de 1°C azalır. Çünkü Troposfer daha çok yerden ışıyan ışınlarlarla ısınır. Ayrıca sıcaklığı  tutan gazların yere  yakın  yoğunlaşması ve atmosferin üstten soğuması da bu durumun oluşmasında etkilidir.
2. Stratosfer:
Troposferin üst sınırından itibaren 25-30 km yüksekliğe kadar çıkar. Bu katmanda su buharı  olmadığı için iklim olayları görülmez. Yatay hava hareketleri görüldüğü için dikey yönde sıcaklık değişimi yok denecek kadar azdır. Ekvator üzerinde sıcaklık - 80°C civarında iken, kutuplarda -50°C civarındadır.
Ekvator ile kutuplar arasındaki sıcaklık farkından dolayı, Ekvatordan kutuplara doğru kuvvetli hava akımları oluşur. Jet rüzgârları adı verilen bu hava akımlarının saatteki hızları 500 km’ye kadar ulaşır. Stratosferin üst kısmında ozon yoğunluğu artmaktadır.
3. Mezosfer:
Stratosfer’in üst sınırından itibaren 80-90 km yüksekliğe kadar çıkar.Gaz molekülleri seyrektir. İklim üzerinde etkisi azdır. Ozon tabakasının büyük bölümü bu katmanda yer alır. Ayrıca atmosfere giren
göktaşları bu katmanda sürtünmenin etkisi  ile yanmaktadır.
Ozonosfer, 
Yerden 19-45 km arasında yer alır. Ozon (O3) gazının en  çok yoğunlaştığı kesim olduğu için bu adı almıştır. Güneş’ten gelen ultraviyole (morötesi) ışınları, ozon gazı ile reaksiyona girerek  parçalar. Bu şekilde  zararlı ışınların Dünya’ya gelmesi engellenmiş olur.
4. İyonosfer:
Mezosferin üst sınırından itibaren, 300-325 km yüksekliklerine kadar çıkar. Gaz molekülleri oldukça seyrektir. Gazlar ultraviyole ışınlarının etkisi ile iyonlarına  ayrılmıştır. Sıcaklık, 250°C civarındadır. İyon halindeki bu gazlarda elektron alışverişi çok hızlı olduğu için radyo dalgaları bu tabakadan yansıtılır. 
5. Ekzosfer:
İyonosfer’in üst sınırından itibaren başlar. Bu katmanın  üst sınırında yerçekimi oldukça az olduğundan gaz molekülleri uzaya  kaçar. Bundan dolayı  dış sınırı  kesin  değildir. Teorik olarak 10.000 km’ye kadar çıktığı kabul edilir.  













İÇ KUVVETLER OROJENEZ,EPİROJENEZ

YERŞEKİLLERİNİN OLUŞUMUYer şekilleri iç ve dış kuvvetlerin ortak etkisiyle meydana gelmişlerdir. İç kuvvetler yeryüzü şekillerini oluştururken yapıcıdırlar, dış kuvvetler ise  bu şekilleri ortadan kaldırmaya çalışan yıkıcı kuvvetlerdir. 
İÇ KUVVETLEREnerjisini yerin derinliklerinden alan (magmadan) ve yeryüzünün şekillenmesine olumlu yönde etkiye sahip olan kuvvetlerdir. 
İç kuvvetlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe tektonik hareketler denir. 1.      Orojenez
2.      Epirojenez
3.      Seizma(Depremler)
4.      Volkanizma

DAĞ OLUŞUMU (OROJENEZ) HAREKETLERİ:

a) Kıvrım Dağlar (Genç Dağlar)
Dış kuvvetler yeryüzünü aşındırır. Aşındırılan parçalar denizlerde ve deniz kıyılarında birikir. Bu birikim alanlarına jeosenklinal alan denir. Binlerce metre kalınlıktaki bu tortul tabakalar yerkabuğu hareketleri ile yan basınca uğrar ve kıvrılarak su yüzeyine çıkar. Bu kıvrımların yüksek kısımlarına yani sıradağlara “Antiklinal”, çanak şeklindeki çukur yerlere ise“Senklinal” denir. 

I. Jeolojik Zamanda oluşanlara Eski Kıvrımlar, III. Jeolojik Zamanda oluşanlara ise Genç Kıvrımlar denir.
 
Ülkemizde Yıldız Dağları, K. Anadolu Dağları, Karasu–Aras Dağları ve Toroslar ile Ergene Havzası, İç Anadolu Düzlükleri kıvrılma sonucunda meydana gelmiştir.
Dünya'mız oluşumundan beri üç büyük orojenez, yani dağ oluşumuna sahne olmuştur.
 
I. Jeolojik Zamanda Kaledoniyen dağ oluşumu sırasında İskoçya ve Norveç'teki dağlar, 1. Jeolojik Zamanın sonlarına doğru gerçekleşen dağ oluşum sürecinde Appalaşlar, Urallar ve Orta Ren Dağları, III. Jeolojik Zamandaki son dağ oluşumunda ise Alpler, Andlar, Kayalık Dağları ve Himalayalar ortaya çıkmıştır.
 b)Kırılma İle Dağ OluşumuEski kara parçaları ve eski kıtalar yan basınçlar etkisiyle kırılmayacak şekilde sertse bunlar kırılır. Bu kırık hattına fay denir. İki fay arasında oluşan yükseltilere Horst, çukurlara iseGraben denir.

Ülkemizde
 Biga, Kaz, Mandra, Yunt, Menteşe, Aydın, Bozdağlar, birer Horst, Menderes Ovaları, Gediz Ovası, Bakırçay ve Hatay çukurluğu birer Grabendir.
 
Kırık hatları yeryüzünün zayıf yerleri olduğu için deprem, volkanizma ve kaplıcalar bu fay hatları boyunca uzanırlar.
Dünyanın en uzun grabeni Hatay’dan başlayarak güneye doğru Suriye, Lut Gölü, Kızıldeniz’den geçen D. Afrika’ya kadar uzanan çöküntü alanıdır.Dünya üzerindeki başlıca kıvrım dağları III. Zamanda oluşmuş Alp-Himalaya kıvrımları ile Amerika kıtasının batısındaki Kayalık ve And dağlarıdır.
 
                                       Dünyada kıvrım dağ sıraları
Türkiye’deki dağların büyük bir kısmı III. zamanda Alp-Himalaya kıvrımları ile oluşmuştur. Bunlar kuzeyde Kuzey Anadolu Dağları ve güneyde Toros Dağlarıdır. 
Kısacası Orojenez sonucunda; Kıvrım dağları, Horst-Grabenler ve fay hatları  oluşmuştur. 

KITA OLUŞUMU (EPİROJENEZ) HAREKETLERİ
Geniş yerkabuğu parçalarının yükselmesi ya da çökmesi şeklindeki yer hareketineepirojenez denir. 

Bu hareketler sonucunda kara ve deniz dağılışında büyük ölçüde değişebilir.Alçak alanları deniz basar.
Deniz ilerlemesi :Transgresyon veya deniz dipleri yükselerek kara haline geçer.


Deniz gerilemesi:
Regrasyon
 
Epirojenez de tabakaların durumu bozulmaz.Uzak sahalarda yükselmeler,alçalmalar olur.Epirojenez yerkabuğunun yaylanması olarak ta adlandırılır.Epirojenik hareketler yerkabuğunun izostatik dengesinin bozulması ile meydana gelir.

İzostatik denge:
 Katı haldeki yer kabuğunun sıvı haldeki Manto üzerinde batmadan kalabilmesine denir.
İzostatik Dengeyi Bozan Faktörler: 1.      Karalarda aşınmanın, denizlerde birikmenin fazla olması, 
2.      İklim değişmeleri, 
3.      Dağ oluşumu hareketleri
4.      Volkanizma ve Yan basınçlar
Epirojenez yer yüzünü en uzun sürede şekillendiren iç kuvvettir. 
Epirojenez sonucunda; Epirojenez yeryüzünü en uzun zaman içinde şekillendiren kuvvettir.
Ülkemizde Karadeniz ve Akdeniz Havzalarının çökmesi, Toroslar,K.Anadolu ve Batı Anadolu dağlarının yükselmesi, Ergene ve Adana havzalarının(Çukurova) tortulanma alanı haline gelerek çökmesi epirojenez sonucudur.

Türkiye 3.zaman sonu 4. zaman başında epirojenik olarak toptan yükselmiştir. 
Dünya üzerinde ise İskandinavya  yarımadası yükselirken , Almanya ve Hollandaçökmektedir.   Deniz ilerlemesinin görüldüğü yerde akarsuyun ağız kısmı deniz suları altında kalır. Akarsuyun enerji potansiyeli azalır ve biriktirme yapar. Deniz gerilesi var ise akarsuyun yatak eğimi artar ve aşındırma gücü artar.Eğer bir yerde akarsu vadisi deniz içinde de devam ediyorsa; deniz ilerlemesinden bahsedilebilir. Kıyı şekilleri yüksekte  veya kara içlerinde kalmış ise deniz gerilemesi olmuştur.










Dünya'nın Hareketleri

Dünya'nın Günlük (Eksen) Hareketi

Dünya batı-doğu doğrultusunda kendi ekseni etrafında hızla dönerek 24 saatte günlük hareketini tamamlar. Bu harekete eksen hareketi de denir.

Dünyanın küresel şekli dönüş hızında farklılaşmalara neden olur. Ekvatorda hız 1670 km/saat olur iken kutuplara gidildikçe hız azalır. Kutup noktalarında sıfır olur. Bunun sonucunda;

- Güneşin doğma ve batma anı ekvatordan kutuplara uzar.
- Aynı boylam üzerindeki tüm noktalarda yerel saat aynı olur.

Günlük Hareketin Sonuçları

1. Gece ve gündüzler oluşur. 
2. Yerel saat farkları ortaya çıkar. 
3. Doğu ve batı yönleri ortaya çıkar. 
4. Dünya üzerinde herhangi bir yer, güneş ışınlarını gün içinde farklı açılarla alır. 
5. Günlük sıcaklık ve basınç farklarının oluşması. 

Bunun sonucunda da:
- Mekanik çözülme artar. 
- Meltem rüzgarları oluşur. 

6. Sürekli rüzgarların yönlerinde sapmalar olur. 
7. 30° ve 60° enlemlerinde dinamik basınç kuşakları oluşur.
8. Okyanus akıntılarında sapma ve halkalar oluşur.
9. Aynı enlem üzerinde, Güneş farklı zamanlarda doğup batar. 
Dünya'nın Yıllık (Yörünge) Hareketi

Dünyanın yörüngesi elips şeklindedir ve gün çevresindeki bu yörüngede 365 gün 6 saatte turunu tamamlar. 

Güneş bu elipsin büyük çapı üzerinde ve odaklardan birinde yer alır. Bu yüzden Dünya Güneşe bazen yaklaşır (Günberi: 3 Ocak) bazen de uzaklaşır (Günöte: 4 Temmuz). 

Bu uzaklaşma ve yaklaşma mevsimlerin oluşumunu etkileyecek kadar önemli değildir. Sadece kuzey ve güney yarıküreler arasındaki mevsim sürelerinin farklı olmasına neden olur. Mevsimler Güneş ışınlarının düşme açısıyla ilgilidir. Bu açının değişmesinin nedeni ise Dünyanın Ekseni ile yörünge düzlemi (Ekliptik) arasındaki açıdır. (66°33'). Ekvator düzlemi ile Ekvator yörünge düzlemi arasındaki açı da buna bağlı olarak oluşur. (23°27')

Eksen Eğikliğinin Sonuçları:

1. Mevsimler oluşur.
2. Güneş ışınlarının düşme açısı zaman içerisinde değişir.
3. Gece - gündüz süreleri değişir.
4. Güneş ışınlarının dik geldiği kesimlerin yıl içinde değişmesi ve Dönencelerin oluşması.
5. Kutup dairelerinin enlem dereceleri oluşur.
6. Aynı boylam üzerindeki noktalarda Güneş'in doğuş ve batış saatleri değişir.
7. Kutup noktaları ile daireleri arasında sürekli gece ve gündüzler yaşanır.
8. Kuzey ve Güney Yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır.
9. Muson rüzgarları oluşur.
10. Ekvatordan kutuplara gidildikçe gece-gündüz süreleri arasındaki farkın artması.


21 Haziran (Yaz Gündönümü)

Bu tarihte aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Kuzey Yarım Kürede Yengeç Dönencesine dik (90°) açı ile gelirse Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

21 Haziranda Kuzey Yarımkürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney yarım kürede bu sıralama olayların tam tersi yaşanır.

Kuzey Yarım Kürede;
1. Yaz mevsimi başlar.
2. Kuzey Kutup Dairesi ile Kuzey Kutbu arasında gündüzler 24 saatten fazladır.
3. En uzun gündüz ve kısa gece yaşanır.
4. Türkiye'de saat 12oo 'de cisimlerin yıl içerisindeki en kısa gölgesi oluşur.
5. Yengeç dönencesinde saat 12 oo 'de cisimlerin yıl içindeki en kısa gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra gündüzler kısalır; geceler uzamaya başlar.

21 Aralık (Kış Gündönümü)

Bu tarihten aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Güney Yarımkürede Oğlak Dönencesine dik gelir ve aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.

21 Aralık Kuzey yarım kürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney Yarımkürede bu sırada bu dolayların tam tersi yaşanır.

Kuzey Yarımkürede;
1. Kış mevsimi başlar.
2. En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.
3. Türkiye'de saat 12oo'de cisimlerin yıl içerisindeki en uzun gölgesi oluşur.
4. Kuzey Kutup dairesi ile Kuzey kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.
5. Yengeç dönencesinde saat 12oo de cisimlerin yıl içindeki en uzun gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra geceler kısalmaya gündüzler uzamaya başlar.

21 Mart - 23 Eylül

(Ekinoks = Gece, gündüz eşitliği) Bu tarihlerden güneş ışınları. Ekvator'a dik gelir ve Aydınlanma Çemberi kutup noktalarından geçer.

Kuzey Yarımkürede 21 Mart ilkbahar, 23 Eylül sonbaharın başlangıcıdır. Güney Yarımkürede ise, 21 Martta sonbahar 23 Eylülde ilkbahar başlar ve şu olaylar yaşanır.

1. Güneş tam doğudan doğup tam batıdan batar.
2. Aynı boylam üzerindeki noktalarda güneş sadece ekinoks günlerinde aynı anda doğar ve batar (12 saat ara ile)
3. Her iki kutup noktasında da Güneş görülür.
4. Gel-git genliği en fazladır.
5. Ekvator'da cisimlerin gölge boyu sıfır olur.
6. Türkiye'de saat 12oo 'de oluş gölge boyu cismin boyuna en yakındır.













DIŞ KUVVETLER



Dış kuvvetler iç kuvvetler sonuşu oluşan yerşekillerinin son düzeltmelerinin yapıldığı kaynağını güneşten alan kuvvetlere denir. Dış kuvvetlerin etkisiyle yüksek yerler aşındırılmaktadır. Böylece yeryüzü giderek düzleşmekte, iç kuvvetler tarafından oluşturulan yeryüzü şekilleri ortadan kalkmaktadır. Başka bir ifade ile iç kuvvetlerin etkisiyle oluşan yer şekilleri dış kuvvetlerin etkisiyle biçimlenmektedir.

Dış kuvvetler iki şekilde aşındırma yaparlar:

1- Fiziksel (Mekanik) Parçalanma : Günlük ve yıllık sıcaklık farkının fazla olduğu bölgelerde kayaların ufalanmasıdır. Çöllerde, yüksek dağlarda ve karasal iklim bölgelerinde etkilidir. Ülkemizde Doğu Anadolu, Iç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde etkilidir.

2- Kimyasal Çözülme : Yağış ve nemin fazla olduğu bölgelerde görülür. Ekvatoral bölge, Muson ve okyanus iklimleri ile deniz kıyılarında etkilidir. ÜlkemizdeKaradeniz Bölgesinde etkilidir.

Yeryüzündeki aşındırmayı yapan dış kuvvetleri 6 ana başlıkta inceleyebiliriz.


1. Rüzgarlar


Kurak ve yarı kurak bölgelerde yer şekillerini biçimlendiren en etkili kuvvet rüzgârlardır. Rüzgârın biçimlendirici etkisi kurak ve bitki örtüsünden yoksun bölgelerde daha fazladır. Çünkü buralarda toprak tanelidir. Rüzgâr tarafındankolayca yerinden sökülür, havalandırılarak taşınır, Bu nedenle rüzgârlar en büyük etkilerini çöllerde gösterirler. Çünkü bu bölgelerde bitki örtüsü zayıf, arazi kuru, rüzgâr hızlıdır. Bir yerde rüzgârın etkili olup yer şekillerini oluşturabilmesi için:1-) Bitki örtüsünün olmaması, 2-) Toprağın kuru olması gerekir. 3-) Zemin yapısının gevşek olması gerekir.

A. Rüzgar Aşındırma Şekilleri:


Günlük sıcaklık farklarının fazla olduğu çöllerde Fiziksel (mekanik) çözülmeler şiddetlidir. Rüzgârlar buralarda oluşan kırıntıları; tozları ve ince kumları havaya kaldırır. Rüzgârların havalandırdığı bu parçalar çarptıkları yerleri aşındırır. Rüzgâr aşındırmasına korrazyon denir. Rüzgârlar, güçleri ölçüsünde yeryüzünden kopardıkları parçacıkları veya mevcut materyalleri sürükleyerek, havalandırarak taşırlar ve önüne çıkan engellere çarptırırlar. Bunun sonucunda, kayaların yüzeyinde çizikler ve oyuklar oluşur. Aşınmaya karşı farklı dirençteki tabakalar üst üste oluşmuş ise bu oyuklar büyür ve bazı şekiller meydana gelir. Bu şekillerin en sık görülenleri şeytan masaları (mantar kayalar) tafoni ve yardang dır.

1 - Mantar Kaya (Şeytan Masası):


Rüzgâr tarafından kayaların daha çok alt kısımlarının oyulması ile oluşmuş şekillerdir. Altı oyulan kayanın üstü şapka şeklini alır. Mantar Kaya (Şeytan Masası) Mantar Kaya (Şeytan Masası)

2 - Tafoni :


Taşların sular tarafından yumuşak kısımlarının eritilmesi ve aşındırılması sonucu kayaçlar üzerinde küçük oyuklar oluşur bu oyukara tafoni denir. Tafoni

3 - Yardang :


Rüzgârlar tarafından yamaçlarda bulunan gevşek materyallerin aşındırılması ve taşınması ile dirençli kayaların oluşturduğu pürüzlü, girintili çıkıntılı, oluklu yüzeylere denir.( sert tabakanın zemin üstünde meydana getirdiği sivri köşeli çıkıntılardır.) Yardang

4 - Şahit Kayalar :


Bir yamaçta kayalar arasındaki çözülmüş maddelerin uzaklaştırılması ile oluşmuş şekillerdir. Yani farklı dirence ve aşınma özelliklerine sahip kaya veya tortulların bulunduğu yerlerde rüzgârın kolay aşınan kaya ya da tortulları aşındırması ve aşındırılan maddelerin başka yerlere uzaklaştırılması ile oluşan şekillerdir. Şahit Kayalar

B. Rüzgar Biriktirme Şekilleri:


Kurak ve çıplak bölgelerde rüzgâr süpürüp taşıdığı maddeleri hızı kesilince ya da önüne bir engel çıkınca biriktirmeye başlar. Bu biriktirme şekilleri içinde en önemlileri barkan, kumullar ve löslerdir.

1 - Barkan :


Çöllerdeki Hilal biçimli kum tepeleridir. Hilalin açık ucu rüzgârın estiği yönü gösterir. Barkan

2 - Kumullar :


Rüzgârların biriktirdiği maddelerden oluşan tepeciklerdir. Çöllerde, kıyılarda ve yarı kurak bölgelerin gevşek yapılı arazilerinde görülür. Kumullar hareket eder ve zamanla yer değiştirir. Belli bir şekil almamış kum örtüleridir. Rüzgâr yönünde uzanan kumul tepelerine boyuna kumul, rüzgâra dik yönde olanlara da enine kumul denir. Kumul

3 - Lös :


İnce tozların, çöllerden daha nemli alanlara taşınması ve orada yığılması sonucu oluşan kalın toprak örtüsüne lös denir. Lösler genellikle tabakalaşmamış, gözenekli ve çok verimli topraklardır. Ülkemizde böyle çok kurak bölgeler yoktur.Rüzgar etkilerini en iyi görebileceğimiz bölge İç Anadolu Bölgesidir.

2. Akarsular


Akarsuyun Havzası :


Bir akarsuyun kollarıyla birlikte sularını topladığı alana o akarsuyun havzası denir. Havzanın büyüklüğü yerşekillerine ve akarsuyun uzunluğuna bağlıdır. Sularını denize ulaştıran havzalara açık havza, ulaştıramayan havzalara ise kapalı havza (Tuz Gölü çevresi, Van Gölü çevresi, Göller Yöresi, Aras Havzası) denir.

Akarsuyun Akımı (Debisi) :


Akarsuyun enine kesitinden 1 saniyede geçen su miktarıdır, m3/sn olarak ifade edilir. Akarsuyun akımı, iklim özelliklerine (yağış miktarı ve şekli, sıcaklık vs.) havzanın büyüklüğüne, arazinin geçirimlilik yapısına, akarsuyun beslendiği kaynaklara ve insanların etkisine bağlıdır.

Akarsuyun Rejimi :


Akarsu akımının yıl içerisinde gösterdiği seviye değişikliklerine denir. Bir yıl içerisinde su seviyeleri (debileri) arasında fark azsa rejimi düzenli, (Ekvatoral iklim, Karadeniz) çoksa rejimi düzensizdir. (Akdeniz, Muson) Akarsuyun rejimi üzerinde iklim özellikleri (yağış rejimi, yağış şekli, sıcaklık vs.) ve beslendiği kaynaklar etkilidir.

Türkiye’deki Akarsuların Özellikleri


1- Havzaları dardır. (Üç yandan denizlerle çevrili olması, engebeli yerşekilleri, dağların kıyıya parelel uzanması) 2- Rejimleri düzensizdir. (Her mevsim yağış olmadığından) 3- En fazla su taşıdıkları dönem genelde ilkbahardır. (Kar ve buz erimesi, yağış) 4- Hidroelektrik üretimine uygundurlar. (Derin ve eğimli vadilerde aktıklarından) 5- Taşımacılığa uygun değillerdir. (Rejimleri düzensiz, yatak eğimleri fazla, ağızları alüvyonla dolmuş) 6- En çok yararlandığımız alanlar; enerji üretimi, tarımda sulama ve içme suyu teminidir. 7- Denge profiline ulaşamamışlardır. (Genç yapılı arazi olduğu için) 8- Yatak eğimleri fazla olduğundan hızlı akarlar, bol alüvyon taşırlar. 9- Dağların uzantısı nedeniyle genelde doğu-batı uzanışlıdırlar. 10- Yağış miktarına bağlı olarak genelde az su taşırlar.

Akarsu Aşındırması


Akarsuların aşındırmasında en önemli etken eğim fazlalığı (hızlı akış)dır. Ayrıca taşıdığı su miktarı, bitki örtüsü, arazi yapısı ve taşıdığı yük miktarı da aşındırma üzerinde etkilidir.

Akarsu Aşındırma Şekilleri


1- Vadiler : En yaygın aşındırma şekilleridir. Akarsu Aşındırma Şekilleri

2- Dev Kazanı Dev Kazanı

3- Peri bacaları Peri Bacaları

4- Peneplen (Yontukdüz) Peneplen (Yontukdüz)

5- Kırgıbayır Kırgıbayır

6- Denge profili Denge profili

Akarsu Biriktirmesi


Akarsuyun biriktirmesinde en önemli etken eğim azalmasıdır. Ayrıca taşınan su miktarının az olması ve yük miktarının artması da biriktirmeye neden olur.

Akarsu Biriktirme Şekilleri


1- Birikinti Konisi Birikinti Konisi

2- Dağ eteği ovası Dağ eteği ovası

3- Dağ içi ovası Dağ içi ovası

4- Irmak ada ve setleri Irmak ada ve setleri

5- Deltâ Ovaları : Akarsuyun denize döküldüğü yerde taşıdığı alüvyonları üçgen (Δ = deltâ) şeklinde biriktirmesiyle oluşur. Bir kıyıda deltâ oluşabilmesi için; • Kıyıda gel-git ve akıntıların etkili olmaması, • Kıyının sığ (az derin) olması, • Akarsuyun bol alüvyon taşıması gerekir. Delta Ovaları

6- Taraça (Seki) Taraça

3. Yeraltı Suları / Kaynak Çeşitleri


1- Yamaç (vadi) Kaynağı Yamaç (vadi) Kaynağı

2- Fay Kaynağı Fay Kaynağı

3- Karstik kaynak Karstik kaynak

4- Artezyen kaynağı Artezyen kaynağı

5- Gayzer kaynağı Gayzer kaynağı

Karstik Yerşekilleri


Kalker, jips ve kayatuzu gibi kolay eriyen kayaçların yaygın olduğu yörelerde aşındırma (Lapya, Dolin, Uvala, Polye = Gölova, Obruk, Düden, Mağara) ve biriktirme (Sarkıt, Dikit, Sütun, Traverten) sürecine bağlı olarak meydana gelen yerşekilleridir. Ülkemizde karstik şekillerin en yaygın olduğu bölge Akdeniz’dir. Karstik Yerşekilleri

4. Buzullar :


Kutup bölgeleri ve yüksek dağlarda yeryüzünü şekillendiren en önemli dış kuvvet buzullardır. Ülkemizin şekillenmesinde en az etkisi olan dış kuvvettir. Erimeden, ertesi yıla kalan kara kalıcı (daimi) kar, karalar üzerinde hareket eden buz tabakalarına ise buzul adı verilir. Kalıcı kar ve buzulların yükselti sınırı Ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe deniz seviyesine doğru alçalır. Buzulların etkisiyle hörgüçkayalar, tekne vadiler, sirk gölleri, Fiyort ve skyer tipi kıyılar (aşındırma) ve morenler (biriktirme) meydana gelir. Kanada’nın kuzeyi, Kuzey Avrupa ve İskandinav yarımadasında buzulların şekillendirici etkisi belirgindir. Ülkemizde ise; Hakkari çevresinde Cilo ve Sat Dağları ile Ağrı, Süphan, Munzur, Kaçkar, Erciyes, Aladağlar ve Uludağ üzerinde buzul şekillerine rastlanır.

5. Göller


Karalar üzerindeki durgun su kütlelerine göl denir. Bir gölün dışarıya akışı (gidegeni) varsa suları tatlı, akışı yoksa suları tuzludur. Göller oluşumuna göre; 1- Tektonik Göller : İznik, Manyas, Ulubat, Tuz, Hazar 2- Karstik Göller : Salda, Söğüt, Avlan, Suğla (Akdeniz Bölgesi) 3- Buzul (Sirk) Gölleri : Yüsek dağlarda 4- Volkanik Göller : Meke, Nemrut 5- Set Gölleri a) Heyelân Seti : Abant, Yedi göller, Uzungöl, Tortum, Sera (Karadeniz Bölgesi) b) Alüvyon Seti : Eymir, Mogan, Bafa, Marmara c) Kıyı seti (Lagün) : Büyük ve Küçükçekmece,Terkos d) Lav Seti : Van, Çıldır, Erçek, Nazik, Haçlı (Doğu Anadolu) e) Yapay Set (Baraj gölleri) : Keban, Atatürk, Karakaya, Dicle, Hirfanlı, Sarıyar v.s. Göllerimizden; enerji üretimi (hidroelektrik), tarımda sulama, içmesuyu temini, tuz üretimi, turizm ve su ürünleri avcılığı amacıyla yararlanılır. Göllerin su seviyesi iklim koşullarına bağlı olarak mevsime göre değişebilir.

6. Dalga ve Akıntılar


Dalgaların oluşumunda rüzgâr, deprem ve volkanizma ile gel-git etkili olurken, akıntıların oluşumunda rüzgâr ve yoğunluk farkı etkili olur. Dalgaların etkisiyle falez = yalıyar (aşındırma) kıyı oku (Fethiye Ölüdeniz) Lagün = deniz kulağı (Büyük ve Küçük Çekmece Gölleri), Tombolo = Saplıada (Kapıdağ yarımadası) meydana gelir. Kıyı Tipleri

Kıyı Tipleri


1- Boyuna Kıyı : Dağların kıyıya paralel uzandığı,girinti ve çıkıntının az olduğu kıyılardır. (Karadeniz ve Akdeniz kıyıları) Boyuna Kıyılar

2- Enine kıyı : Dağların kıyıya dik uzandığı bölgelerde çöküntü alanlarının sular altında kalmasıyla ortaya çıkan çok girintili çıkıntılı kıyılardır. (Ege Bölgesi kıyıları) Enine Kıyılar

3- Limanlı Kıyı : Su basmasına uğrayan alçak bölgelerin önünün kıyı okları ile kapanması sonucu oluşan kıyılardır. Ukrayna’nın Karadeniz kıyıları Limanlı Kıyılar

4- Dalmaçya kıyı : Denizin kıyıya paralel uzanan dağ sıraları arasındaki vadilere dolması sonucu oluşan kıyılardır. Dağlar kıyı önünde kıyıya paralel adalar oluşturur. (Kaş-Finike arası) Dalmaçya kıyı

5- Rias kıyı : Akarsuların plâtolarda açtıkları derin vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyılardır. (Çanakkale ve İstanbul Boğazları, İstanbul Halici, Güney Ege kıyıları) Rias kıyı

6- Fiyort Kıyı : Buzul vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan çok girintili çıkıntılı körfezlerdir. (Norveç kıyıları - Türkiye’de görülmez.) Fiyort Kıyı

7- Skyer Kıyı : Deniz ilerlemesi sonuçu hörgüçkayaları n irili ufaklı binlerce adaya dönüştüğü çok girintili çıkıntılı kıyılardır. (Kanada ve İskandinav yarımadası kıyıları - Türkiye’de görülmez.) Skyer Kıyı

8- Haliçli (Estuar) Kıyılar : Gel-git olayının görüldüğü kıyılarda akarsu ağızlarının temizlenmesi sonucu oluşan kıyılardır. (Kuzeybatı Avrupa kıyıları : Londra, Hamburg, Amsterdam, Anvers - Türkiye’de görülmez.) Haliçli (Estuar) Kıyılar

ÖZETLE

• Fiziksel (mekanik) çözülme çöl iklimi ve sert karasal iklim tiplerinde çok etkilidir.
• Ülkemizde heyelân olaylarının çoğunun ilkbaharda görülmesi kar ve buz erimelerine bağlı olarak toprağın suyla doygun hale gelmesinden kaynaklanır. • Bitki örtüsünden yoksun alanlarda hem akarsu hem de rüzgâr erozyonu etkili olur. • Alüvyon, buzultaş ve lös gibi taşınmış toprakların ortak özelliği verimli olmalarıdır. • Ülkemizde deltâ ovalarının bulunması, kıyılarımızda gel-git olayının etkili olmadığının bir kanıtıdır. • Bir akarsuda mendereslerin artması yatak eğiminin az olmasına bağlıdır. • Bir bölgede yağışın olmadığı dönemde akarsuların bol akımlı olması; – Kar ve buz erimesi – Yeraltı su kaynakları ve – Baraj gölü ile beslenmesine bağlıdır. • Kapalı havzaların oluşumunda en önemli etken yerşekilleridir. • Akarsularımızın denize döküldükleri yerlerde deltâ ovaları oluşturmaları çok alüvyon taşıdıklarına en iyi kanıttır. • Gel-git, deniz akıntısı ve akarsuların oluşumuna katkıda bulundukları yerşekli haliçtir. • Akdeniz Bölgesinde obruk, düden, mağara, polye, uvala, lapya gibi oluşumların yaygın olması karstik arazinin geniş yer tutması ile ilgilidir. • Bir kaynak suyu yerin derinliklerinden geliyorsa, sıcaklığı yıl boyunca fazla değişmez. • Karstik kaynakların suyu bol miktarda kireç içerir. • Bir akarsudan sulama amacıyla yılın ancak belirli bir kesiminde yararlanılabiliyorsa, akarsuyun rejimi düzensizdir. • Alüvyon, kahverengi orman ve çernozyom en verimli, çöl, tundra ve lateritler ise en verimsiz toprak türleridir. • Ülkemizde rüzgâr aşındırmasının en çok görüldüğ ü bölge İç Anadolu, en az görüldüğü bölge ise Karadeniz’dir. • Peribacalarının oluşumunda, sel suları, akarsular, rüzgâr, volkanik arazi yapısı ve bitki örtüsünün azlığı etkili olmuştur. • Haliç gel-git genliğinin fazla olduğu kıyılarda, deltâ ise gel-git genliğinin az olduğu kıyılarda görülür. • Bir akarsuda taşımacılık yapılabilmesi için yatağının denge profiline ulaşması rejiminin düzenli olması ve bol su taşıması gerekir. • Ülkemizde erozyonun en etkin olduğu bölgeler bitki örtüsünün cılız, yağış miktarının az olduğu İç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’dur. • Yerşekillerinin benzerliğine rağmen Akdeniz Bölgesinde heyelân olayları Karadeniz Bölgesi kadar yaygın değildir. Nedeni yağış azlığı ve karstik arazi yapısıdır. • Göllerimizin ortalama yükseltisi batıdan doğuya gidildikçe artar. • Karadeniz Bölgesi’nde heyelân set gölleri, Doğu Anadolu Bölgesinde volkanik göller, Akdeniz Bölgesinde karstik göller, Ege Bölgesinde alüvyal set gölleri,Marmara Bölgesinde ise tektonik ve kıyı set gölleri yaygındır. • Göl bakımından en zengin bölgelerimiz Doğu Anadolu ve Akdeniz, en fakir bölge ise Güneydoğu Anadolu’dur. • Doğu Anadolu akarsularında kar ve buz erimesiyle beslenme belirgindir. • Fay kaynakları Ege ve Marmara, karstik kaynaklar ise Akdeniz Bölgesi’nde yaygındır. • Yükselti azlığı nedeniyle Ege ve Marmara Bölgesi’nde buzullara rastlanmaz. • Artezyen ve gayzer kaynaklarda su yüzeye fışkırarak çıkar. Aktif volkanizma olmadığından ülkemizde gayzer kaynağı bulunmaz. • Ülkemizde toprak çeşitliliğinin fazla olması, iklim çeşitliliğine kanıttır. • Taraça (seki) ve menderes oluşumunda hem aşındırma hem de biriktirme etkili olmuştur. • Genç arazi yapısı nedeniyle ülkemizde denge profili ve peneplen gibi yerşekilleri azdır. • Kıyının sığ, dalga ve akıntının az etkin olması nedeniyle deltâ ovalarının en yaygın olduğu bölge Ege’dir. • Bütün yıl yağışlı geçen bir bölgede tarımda sulama amacıyla baraj yapmaya gerek yoktur. • Yerşekillerinin engebeli olması nedeniyle ülkemiz komşu ülkelere oranla baraj gölleri yapımına uygundur. • Abant, Uzungöl, Yedigöller, Van Gölü gibi göllerimizden turizm amacıyla yararlanılır. • İç Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde sulama ve içmesuyu sağlamaya,Doğu Anadolu’da ise hidroelektrik üretimine yönelik barajlar yaygındır. • Kapalı havza oldukları için Van ve Tuz Göllerinin suları tuzludur. Bu nedenle tuz elde edilir, içme suyu temini ve sulamada yararlanılamaz. • Bafra, Çarşamba, Silifke ve Çukurova deltâ ovalarına örnek verilebilir. • Hidroelektrik üretimine en elverişli bölgemiz Doğu Anadolu, en az elverişli bölgemiz ise Marmara’dır. Buna yükselti ve yerşekillerinin farklılığı neden olmuştur. • Yağış olmadığı halde Akdeniz Bölgesi akarsuları nın yaz mevsiminde bol akımlı olmasının sebebi karstik kaynaklarla beslenmedir. • Göller Yöresi’nin kapalı havza olmasında bölgenin karstik yapısı etkilidir. • Falezler sıradağların yüksek ve kıyıya paralel uzandığı bölgelerde yaygındır. • Gel-git ayın çekim etkisiyle oluşur. Haliçli kıyı tipi oluşturur. • Ülkemizde fiyort ve skyer kıyı ile haliç kıyı yoktur. • Bir akarsuyun bir kaç kol halinde akması ve biriktirme şekilleri oluşturması eğiminin az olduğunu gösterir. • Dağların kıyıya paralel uzandığı bölgelerde; – Kıyıda girinti çıkıntı azdır. – Falezler yaygındır. – Şelf sahası dardır. – Kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım zordur. • Dağların kıyıya dik uzandığı bölgelerde; – Kıyıda girinti çıkıntı fazladır. – Şelf sahası geniştir. – Kıyıdan yararlanma kolaydır. – Kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım kolaydır.












BASINÇ VE RÜZGARLAR

BASINÇ ve RÜZGÂRLAR
BASINÇ
Atmosferi oluşturan gazların yeryüzüne yaptığı etkiye basınç denir. Basınç barometre ile ölçülür. Basıncın değeri milibar (mb) denilen birimle belirtilir. Aynı basınca sahip olan noktaların birleştirilmesiyle oluşturulan iç içe kapalı eğrilere ise izobar adı verilmektedir.
Atmosferin yeryüzüne yaptığı basınç her yerde aynı değildir. Atmosfer basıncını etkileyen faktörler şunlardır:
1. Yerçekimi
Yerçekiminin etkisiyle gazlar Dünya’yı çepeçevre kuşatmıştır. Yükseklere doğru çıkıldıkça ve alçak enlemlere doğru geldikçe yerçekimi azalır. Buna bağlı olarak basınç da azalır.
Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır. Yerçekimi arttıkça basınç artar, yerçekimi azaldıkça basınç azalır.
2. Yükselti
Yükseldikçe basınç azalır. Bunun nedeni, yükseklere doğru çıkıldıkça Atmosfer’i oluşturan gazların yoğunluklarının yerçekimi etkisiyle azalmasıdır. Basınç ile yükselti arasında ters orantı vardır.
3. Termik Etkenler (Sıcaklık)
Sıcaklığın artmasıyla hava genişler, hafifler ve yükselir. Yükselen havanın yere yaptığı basıncın azalmasıyla, alçak basınç alanları doğar.
Sıcaklığın azalmasıyla soğuyan havanın hacmi daralır, ağırlaşır ve alçalır. Alçalan havanın yere yaptığı basıncın artmasıyla yüksek basınç alanları doğar.
Bu şekilde, ısınma ve soğumaya bağlı olarak oluşan basınç merkezlerinetermik basınç merkezleri denir. Örneğin, Ekvator çevresi sürekli sıcak olduğundan, burada termik alçak basınçlar oluşmuştur. Kutuplar civarı ise, sürekli soğuk olduğundan burada da termik yüksek basınçlar oluşmuştur. Sıcaklık ile basınç arasında ters orantı vardır.
4. Dinamik Etkenler
Hava kütlelerinin alçalarak yığılması veya yükselerek seyrekleşmesi sonucunda ortaya çıkar.
Örneğin, troposferin üst kısımlarında, Ekvator’dan kutuplara doğru esenTers (üst) Alize rüzgârları Dünya’nın dönme hareketinin etkisiyle 30° enlemleri civarında alçalarak yüksek basınç alanlarını oluştururlar.
Bununla birlikte, Batı ve Kutup rüzgârları da 60° enlemleri civarında karşılaşınca yükselirler ve burada alçak basınç alanlarını oluştururlar.
işte, bu şekildeki hava hareketlerine bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine de dinamik basınç merkezleri denir.
Atmosfer basıncı, yere yaptığı basınç derecesine göre üçe ayrılır.
Normal Basınç: 45° enlemlerinde, deniz seviyesinde, 0°C sıcaklıkta, 760 mm yüksekliğindeki cıvanın yaptığı basınca eşit olan atmosfer basıncınanormal basınç denir. Bu basınç 1013 milibardır.
Yüksek Basınç (Antisiklon): 1013 milibardan daha yüksek olan basınçlara yüksek basınç denir. Yüksek basıncın görüldüğü yerlerde alçalıcı hava hareketleri vardır.
Alçak Basınç (Siklon): 1013 milibardan daha az olan basınçlara alçak basınç denir. Alçak basıncın görüldüğü yerlerde yükselici hava hareketleri vardır.
YERYÜZÜNDEKİ SÜREKLİ BASINÇ ALANLARI

         
1. Termik Kökenli Basınç Alanları
Ekvatoral Alçak Basınç Alanı (Tropikal Siklon)
Ekvatoral bölge üzerinde bütün Dünya’yı kuşatan sürekli bir alçak basınç alanı uzanır. Bunun nedeni buraların devamlı ısınmasıdır. Bu basınç kuşağı kışın güneye, yazın da kuzeye doğru genişler.
Kutuplar Yüksek Basınç Alanı (Polar Antisiklon)
Kutuplar yıl boyunca soğuk olduklarından, buralarda sürekli bir yüksek basınç alanı oluşmuştur. Bu basınç alanı kışın genişler, yazın da daralır.
2. Dinamik Kökenli Basınç Alanları
Ekvator Üstü Yüksek Basınç Alanı (Subtropikal Antisiklon)
Ekvatoral bölgede, ısınarak yükselen hava kütleleri üst alizeler halinde kutuplara doğru eserken, gerek Dünya’nın ekseni etrafında dönmesinden, gerekseyerçekimi ve soğumadan dolayı 30° enlemleri civarında alçalır. Sonuçta, bu enlemlerde yüksek basınç alanı oluşur.  
Kutup Altı Alçak Basınç Alanı (Subpolar Siklon)
Batı ve Kutup rüzgârları, 60° enlemleri civarında karşılaştıktan sonra yükselirler. Sonuçta bu enlemlerde alçak basınç alanı oluşur.
                                            RÜZGÂRLAR
Yüksek basınç (antisiklon) alanlarından alçak basınç (siklon) alanlarına doğru olan yatay hava akımlarına rüzgâr denir. Rüzgârın yönü, coğrafi yönlerle ifade edilir. Rüzgâr hızı anemometre adı verilen aletle ölçülür.
Rüzgârın hızını etkileyen faktörler
a. Basınç farkı: Rüzgârın hızı basınç farkıyla doğru orantılıdır.
Basınç farkı çok ise rüzgâr hızlı, basınç farkı az ise rüzgâr yavaş eser. iki bölge arasındaki basınç farkının sona ermesi ile rüzgâr etkinliği kaybeder.

                 
               
b. Basınç merkezleri arasındaki uzaklık: Aynı basınç farklarına sahip, birbirinden farklı uzaklıktaki noktalar arasında rüzgârların hızı farklıdır. Birbirine yakın olan noktalar arasında, izobar yüzeylerinin eğimi fazladır ve rüzgâr hızlı eser. Birbirine uzak olan noktalar arasında ise, izobar yüzeylerinin eğimi azdır ve rüzgâr yavaş eser.

          
            kaynak:http://img.blogcu.com/uploads/cografyadersanesi_aa1.JPG
c. Dünya’nın Dönmesi: Dünya’nın dönüşüne bağlı olarak rüzgârlar, düz çizgiler yerine saparak hareket ederler. Bu sapmalar ise onlara hız kaybettirir.
d. Sürtünme: Engebeli arazilerde rüzgârlar çok fazla engellerle karşılaştığı için hızları azalır. Bundan dolayı, rüzgârların hızı, sürtünmenin azaldığı düz ve açık alanlarda fazladır.
Rüzgârın yönünü etkileyen faktörler
a. Basınç merkezlerinin konumu: Rüzgârın yönünü belirleyen, öncelikle basınç merkezlerinin konumudur. Basınç merkezleri yer değiştirdikçe rüzgârın yönü de değişir.
b. Yeryüzü şekilleri: Rüzgârlar basınç merkezleri arasında hareket ederken, yeryüzü şekillerine çarparak yön değiştirirler.
Bir bölgede rüzgârın yıl içerisinde en fazla estiği yöne hakim rüzgâr yönüdenir. Hakim rüzgâr yönü yerşekillerine göre ortaya çıkar.

         
     
Yukarıdaki grafiğe, rüzgâr gülü diyagramı adı verilir. Bu grafikte A merkezine, rüzgârların büyük bir çoğunlukla kuzeydoğu ve güneybatı yönlerinden estiği dikkate alınırsa, bu yerleşim yerinin kuzeydoğu-güneybatı uzantılı bir vadide yer aldığı söylenebilir.
c. Dünya’nın Dönmesi: Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucunda, rüzgârlar basınç merkezleri arasındaki en kısa yolu izleyemezler. Rüzgârlar, Kuzey Yarım Küre’de hareket yönünün sağına, Güney Yarım Küre’de ise hareket yönünün soluna saparlar.
Yüksek basınç alanlarında rüzgârlar, merkezden çevreye doğru hareket ederler.

         

Alçak basınç alanlarında ise rüzgârlar, çevreden merkeze doğru hareket ederler.
http://www.cografyatutkudur.com/basinclar/alcakbasinc.gif
RÜZGÂR ÇEŞİTLERİ
1. Sürekli (Yıllık) Rüzgârlar
Dünya üzerindeki, sürekli alçak ve yüksek basınç alanları arasında esen rüzgârlardır.

         

a. Alize Rüzgârları: 30° Kuzey ve 30° Güney enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, Ekvator’daki termik alçak basınç alanına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar. Tropikal kuşaktaki karaların doğu kıyılarına bol yağış bırakırlar. Bu nedenle Doğu rüzgârları da denir. Sürekli olmaları ve yönlerinin belli olması nedeniyle, yelkenli gemiler döneminde bu rüzgârlardan faydanılmıştır. Bu nedenle bu rüzgârlara ticaret rüzgârları(trade winds) da denilmiştir. Ekvatoral bölgede karşılaşan Alizeler, 3 - 4 km kadar yükselerek kutuplara doğru hareket ederler. Bunlara da ters alize (üst alize) adı verilir. Ters alizeler, dönenceler üzerinde alçalarak tropikal çöllerin oluşmasına neden olurlar. Sıcak okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
b. Batı Rüzgârları: 30° enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar. Orta kuşaktaki karaların batı kıyılarına bol yağış bırakırlar. 60° enlemleri civarında Kutup rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
c. Kutup Rüzgârları: Kutuplardaki termik yüksek basınçlardan, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Soğuk ve kuru oldukları için, etkili oldukları alanlarda sıcaklığı azaltarak kar yağışlarına neden olurlar. 60° enlemleri civarında Batı rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar. Soğuk okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
2. Devirli (Mevsimlik) Rüzgârlar
Kıtalar ve okyanuslar arasındaki ısınma ve sıcaklık farkları sonucu meydana gelen rüzgârlardır. Mevsimlik rüzgârların en tanınmış olanımusonlardır.
a. Yaz Musonu: Yaz mevsiminde karalar denizlere göre daha fazla ısınır. Bu nedenle buralarda alçak basınç alanları oluşur.

          Aynı mevsimde deniz ve okyanuslar daha serin oldukları için, yüksek basınç alanı durumundadırlar. Bunun sonucunda, deniz ve okyanuslardan kara içlerine doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara yaz musonu denir.
Yaz musonları deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşırlar. Bundan dolayı etkili oldukları yerlere bol yağış bırakırlar.
Görüldüğü yerler
Ön ve Güney Asya ile Hint Okyanusu arasında Doğu Asya ile Büyük Okyanus’a bağlı denizler arasında Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında Doğu Afrika ile Hint Okyanusu arasında
b. Kış Musonu: Kış mevsiminde karalar, denizlere oranla daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı oluştururlar. Aynı mevsimde denizler ve okyanuslar üzerinde alçak basınç alanı vardır. Bunun sonucunda, karaların iç kesimlerinden deniz ve okyanuslara doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara kış musonu denir.
Kış musonları kara kaynaklı oldukları için soğuk ve kurudurlar. Bu nedenle başlangıçta yağış getirmezler. Ancak, denizler üzerinden geçtikten sonra bir karaya varırlarsa yamaç yağışlarına yol açarlar.

          
http://img.blogcu.com/uploads/cografyadersanesi_ad7.JPG
Kış musonları ile yağış alan yerler
Avustralya’nın kuzeyi Endonezya Adaları’nın kuzeyi ve batısı Japon Adaları’nın batısı Afrika’nın doğusu Hindistan’ın doğusunda Doğu Gat Dağları
3. Yerel Rüzgârlar
Bir bölgede, kısa süre içerisinde esen rüzgârlara yerel rüzgârlar denir.
a. Meltem Rüzgârları: Gün boyunca oluşan sıcaklık ve basınç farkları sonucu meydana gelirler.
• Deniz ve Kara Meltemleri
Gündüz, karalar daha çok ısınacağı için alçak basınç alanı, denizler ise yüksek basınç alanıdır.
Bunun sonucunda denizden karaya doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra deniz meltemi denir.

                   
Gece ise, karalar daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı durumuna geçerler. Denizler daha sıcaktır ve basınç azdır. Bunun sonucunda da, karadan denize doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra kara meltemi denir.

       • Vadi ve Dağ Meltemleri
Gündüz, dağ dorukları vadilerden daha erken ısınır ve alçak basınç oluşur. Vadiler ise, daha serindir ve yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda, vadi tabanlarından dağ yamacına ve doruklarına doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra vadi meltemi denir.

          Geceleri ise, dağ yamaçlarında ve yüksek plâtolarda hızla soğuyan hava yüksek basınç alanı oluşturur. Alçak ovalar ve vadiler ise, nem oranının daha fazla olması nedeniyle sıcaktır ve alçak basınçlar görülür. Bunun sonucunda da, dağ yamaçlarından alçak ova ve vadilere doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra dağ meltemi denir.
b. Sıcak Yerel Rüzgârlar
• Föhn (Fön)
Hava kütleleri dağ zirvesine doğru çıkarken, sıcaklığı yaklaşık her 100 m. de 0,5 °C azalır. Belli bir yükseltiden sonra bünyesindeki nemi yağış olarak bırakır. Dağın arka yamacına geçtiğinde kuru özelliktedir ve yamaca sürtünerek alçalır. Sürtünmenin etkisiyle sıcaklığı her 100 m. de 1°C artar. Dağ zirvelerinden aşağıya doğru sıcak ve kuru olarak esen bu rüzgârlara föhn rüzgârı denir.
Föhn rüzgârı, İsviçre’de Alpler’in kuzey yamaçlarında görüldüğünden bu ismi almıştır. Föhn rüzgârı Türkiye’de, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları’nın denize bakan yamaçlarında kışın ve ilkbaharda görülür.
• Sirokko
Kuzey Afrika’da, Büyük Sahra Çölü’nden sıcak ve kuru olarak Akdeniz’e doğru esen rüzgârdır. Fas, Tunus ve Cezayir’de etkisi belirgindir. Akdeniz’i geçerken nem kazanır. İspanya, Fransa ve İtalya’nın güney kıyılarına yağış bırakır.
• Hamsin
Sudan’dan gelen ve Mısır’dan Akdeniz’e doğru esen rüzgârdır. Sıcak, kuru ve boğucu bir rüzgârdır.

c. Soğuk Yerel Rüzgârlar
• Bora
Dalmaçya kıyılarında, Dinar Alpleri’nden Adriya Denizi’ne doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Hızı fazladır.
• Mistral
Fransa’nın Rhone vadisini izleyerek Akdeniz’e doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır.
• Krivetz (Kriviç)
Romanya’da, Aşağı Tuna Ovası’na doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Bükreş’te krivetz etkili olduğunda sıcaklık 10 - 15°C düşer.
d. Tropikal Rüzgârlar
Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan ve hızları saatte 100 - 150 km.ye kadar çıkabilen rüzgârlardır. Daha çok okyanuslar üzerinde oluşurlar. Belirli yollar izleyerek karaların üzerine de sokulurlar. Sarmal hava hareketleri halinde olduklarından, genellikle hortumlara sebep olurlar. Çevrelerine büyük zarar verirler. Tropikal rüzgârlara, Asya denizlerinde ve Avustralya’nın Büyük Okyanus kıyılarında Tayfun (Çince “Büyük rüzgar” demektir), Meksika Körfezi kıyılarında Hurrican(Hariken), Afrika’nın bazı kesimlerinde ve Latin Amerika kıyılarında da










NÜFUS COĞRAFYASI Nüfus coğrafyası,insanların yeryüzündeki dağılımın tasvirini, toplam nüfusun meydana getiren kütlelerin ve hareketlerin çevreleriyle ilişkileri bakımından (ekoloji) analizini kaplar Coğrafyacının elinde nüfus coğrafyasının analizini yapmak için iki usul vardır.Birinci usulde istatistik bilgilere dayanarak hazırlanan dağılıma haritalarının analizi yapılır.Her çevrede her biri sabit bir insan topluluğunu temsil eden noktaların bulunduğu bu haritalar en keskin ve en doğru bilgiyi elde etmeyi sağlar ve gerçeğin somut görüntüsünü yansıtır.Gerçekten bu haritalarla gözlemci arsında pek az yoruma ihtiyaç vardır.Analizi daha ilerletmek için nüfus yoğunluğu kavramı,yani belirli bir arazideki nüfus ile bu arazinin km2 veya mil2 cinsinden ifade eden yüzeyi arsındaki ilişki hesaba katılır. Böylece ,nüfusun dağılımını etkileyebilecek faktörlerden olan yüzey farkları ortadan kaldırılmış ve farklı büyüklükte arazileri kıyaslama imkanı elde edilmiş olur. Nüfus yoğunluğu haritalarını kullanımı her şeyden önce kabul edilen bir kalıba ve uzlaşmaya göre incelenen toprağa ,nüfusun düzenli olarak dağıldığı kabul edilir. Bu uzlaşma aslında aaafi bir uzlaşmadır. Bu yüzden nüfus yoğunluğu kavramı sık sık tenkide uğrar. Hesaba temel olan yüzeylerin tanımı da uygulama zorluklarını ortaya çıkarır.(Geniş göllerin ve ormanların dahil edilmesi gibi).Hiçbir alan çok küçük olsa bile kesinlikle homojen sayılamaz.Bununla beraber nüfus yoğunluğu kavramında vazgeçmek imkansızdır.Hareket noktası olarak ele alınan alanlar ne kadar sınırlı dolayısıyla da az farklı olursa yanılma ihtimalleri de o kadar azalır. Sonuç olarak diyebiliriz ki nüfus yoğunluklarını incelemenin bilimsel bir değeri vardır. Fakat bu inceleme bizi hiç bir zaman mutlak değerleri göz önünde bulundurmaktan alıkoymamalıdır. Yoğunluk haritaları ekumenenin kesinliği ortaya koyar. Mutlak çöl denilen boş alanların sayısı pek azdır. ama nüfusun km2ye 5 kişiden az olduğu nispi boşluklar (Ekvator ormanı, çöl ve yarı çöl yaygındır). Bazı yerler ise insanların büyük bir kısmının aşırı toplaşma alanlarıdır. Musonlar Asyanın her yerinde kır nüfusu yoğunlukları çok yüksek sayılara ulaşmış km2ye 1000 kişi modern sanayide çok yoğun nüfus toplaşmalarına yol açmıştır. (Avrupanın kuzeyi, ABDnin kuzey batısı) en yüksek sayılar büyük şehir merkezlerinde görülür. Bu şehirlerin merkezlerinde hektar başına ortalama yoğunluk 300 kişinin üstündedir. Büyük blok apartmanların bulunduğu semtlerde bu sayılar daha da artar. Mesken ve iş yeri ayrımı bakımından, bu durumdan, bir gece, birde gündüz için yoğunluk hesaplamak gerekir. Yer yüzünün farklı coğrafi görünümler kazanmasında rol oynayan dünya nüfusu, 20.yyın 2. yarısından daha önce tahmin edilmeyen bir hızla artmıştır. 1800 ile 1930 yılları arasında bir milyar daha eklenmesi 130 yıl geçmesi gerektiği halde, bu gün bir milyar daha eklenmesi için 11 yıl daha yeterli olacaktır. Dünya nüfusu 1960 yılında üç milyar iken bu gün 6,2 milyar sınırını açmıştır. bu veriler dünya nüfusunun hızla arttığını işaret ettiği halde, hiç bir şekilde ne değişen yaşam koşulları hakkında ne de nüfus artışının kaygılanılacak bir sebep mi olduğu hakkında bir bilgi vermemektedir. NÜFUS TARİHİNİN ORTAYA KOYDUĞU OLGULAR Nüfus tarihinin ortaya koyduğu olgular bütün canlı türlerinde olduğu gibi doğum ve ölüm oranına göre hareketlerine;ama aynı zamanda da bütün bu olayları etkileyen ve evliliği ,aile yapısını tanımlayan medeniyete bağlıdır. Açıklama faktörleri ,coğrafi çevrenin sağladığı çağlara göre değişen hayat şartlarındadır. Mesela nüfus değişimlerini açıklamak için kısmen iklim değişikliklerinden de yararlanılmıştır. Geleneksel olarak basın kaynaklarının bolluğu ve azlığı üstünde de durulmuştur. 17yyın sonunda Malthus, insanların besinlerinden hızlı çoğalmasını ,sonunda büyük bir kıtlığa sebep olacağını söylemiştir.